İnsan nüfusu arttıkça gıdaya olan ihtiyaç da doğal olarak artmaktadır. Dünya’nın bir kısmı sanki tükenmeyecekmiş gibi sorumsuzca doğal kaynakları kullanırken bir kısmı ise neredeyse hayatını idame ettirecek kadar bile doğal kaynaklardan pay alamıyor.

Dünya’nın egemenliğini elinde bulunduran ve ürettiği politikalarla yoksul ülkelerin tarım politikalarını yönlendiren ülkeler ,değişik kuruluşlar adı altında faaliyetler göstermekte. Fakat, teknolojinin son 40 yılda Dünyanın başlangıcından beri kat edilen mesafeden daha fazla yol kat ettiği çağımızda, nasıl oluyor da açlık gittikçe artan bir sorun olarak karşımızda duruyor? Bunun tek açıklaması var ; Egemen güçlerin politikaları.

Birim alandan alınan verim artışı kuşkusuz artan nüfusun beslenmesinde, ilave tarım alanlarına gereksinim duymaksızın aynı alandan daha fazla ürün almamızı sağlamakta. Bunun için kullanılan tohum ve kimyasal gübrenin katkısını inkar etmek mümkün değil. İşte tam bu noktada bazı kavramlar; HİBRİT TOHUM,HORMON,KİMYASAL GÜBRE VE GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) tüm Dünya’da gündeme çıkan konular olarak karşımıza çıkıyor.

Ülkemizde son yıllarda artarak devam eden bu tarımsal kavram tartışmaları maksadını aşmış durumda.Konunun uzmanı olanın da ,olmayanın da fikir yürüttüğü bir zemin oluşmuş durumda .

Hibrit tohum, melezleme yapılarak elde edilen tohuma verilen isimdir. İki farlı çeşitten birinin baba diğerinin de anne olarak belirlenip babanın çiçek tozunu anne bitkiye vererek elde edilen yeni ve farklı çeşide hibrit denir. Tamamen doğal yolla elde edilen bu yeni çeşit, baba ve anne bitkisinden farklı olarak daha üstün özelliklere sahip oluyor. Bu olaya da bilim dilinde HETEROSİS yani Hibrit deniyor. Lise ders kitaplarında öğrendiğimiz ve ‘MENDEL KURALI’ dediğimiz bir kilise papazının ilk kez uygulayarak yaptığı bezelye melezlemesinden sonra tarım bilimi ‘hibrit tohum’ kavramıyla tanıştı.Fakat gereksinim olmadığından dolayı uygulamasındaki artış yakın geçmişe dayanmaktadır.

Çok basit bir yöntem olan ve tamamen doğal olarak elde edilen bu üstün özellikli tohum geleneksel olarak elde edilen yani ,melezleme yapılmaksızın sadece kendi tohumu alınarak elde edilen çeşide göre çok daha üstün özellikler sergiler.

Geleneksel tohum, bir dönümden 5 ton domates verirse ,hibrit çeşit 20 ton verir. Arada bu kadar fark varken ,hibrit tohumu neden kullanmayalım? Üstelik tamamen doğal yolla elde ediliyor olmasına karşılık. ‘Hibrit tohum’ bir sonraki yıl kendisinden tohum almak yoluyla çoğaltılamaz. Çünkü çoğaltıldığı zaman hibrit olmaktan çıkar ve daha önce hibrit olmamış hali olan geleneksel tohum haline dönüşür ve ondan hibritin verimini alamazsınız.

Dolayısı ile halkımız arasında konuşulan ve ‘bir sonraki yıl verim vermeyen ‘ebter tohum’ inancı tamamen bir yanlış anlamadır.

İşin ilginç yanı ,bu efsaneye inandırılan halkımızın büyük bir kısmı hibrit tohumun bir sonraki yıla çoğaltılamaması özelliğini yabancı  tohum şirketlerinin tohum sattıkları ülkelere tekrar tohum satabilmek için yaptığı bir oyun zannetmektedirler.

Hibrit tohum Ülkemiz için kaçınılmaz olan ve maalesef bundan 10 yıl öncesine kadar milyon dolarlık bir pazarı yabancı şirketlerin  eline bıraktığımız bir alandı.2003 yılında Tarım Bakanlığı’nın yaptığı ‘ıslah kanunundaki ‘düzenlemelerle ülke çapında yerli gen kaynaklarımızın ıslah edilip hibrit haline getirilmesi neticesinde artık dışa bağimlılığımız kalmadığı gibi hibrit tohum olarak dış satımımız da gittikçe artmakta.

Bitki ıslahı konusunda çalışan bir çok firmamız ile hem ülkemizin endemik olan geleneksel çeşitleri koruma altına alınmış bulunmakta hem de bu gen kaynakları ıslah edilip hibrit tohum olarak geliştirilmekte.Bugün Türkiye’de dışarıdan hiçbir tohum çeşidi gelmese bile, kendi ihtiyacımız olan tohumu üretip fazlası ile de bir çok ülkenin ihtiyacını karşılayacak duruma geldik.

Böylesi stratejik bir konuda devrim niteliğinde yapılan tohum çalışmaları halkımız gözünde küçük gösterilerek ‘ebter tohum’ gibi tamamen uydurma yaftalarla gölgelenmektedir.

Ez cümle hibrit tohumun da ata tohumu veya yerel tohum dediğimiz diğer tohumlardan genetik ve biyolojik olarak hiçbir farkı yoktur.

Ali Uzun